Barnabas hakkında, Hz. İsa’dan sonra havarilerinin dinini tebliğlerinin ve bu
uğurda başlarına gelenlerin anlatıldığı ve Kilise tarafından da kabul edilen
“Rasullerin İşleri” bölümünde önemli bilgiler bulmak mümkündür. Burada
anlatıldığına göre, Barnabas aslen Kıbrıslı olup asıl adı Yusuf’tur ve
Levililerdendir. Barnabas “teselli oğlu” anlamına geldiğine göre, herhalde
lâkabı olsa gerektir.
‘Kanonik İnciller’de Barnabas’ın adı havariler arasında geçmez. ‘Rasuller’in
İşleri’nden anlaşıldığına göre, o çok erken bir dönemde Hakk dini kabul etmiş
olsa gerektir. Barnabas’ın ismi Kanonik İnciller içerisinde ilk olarak şöyle
geçer:
“
İman edenlerin cemaati tek yürek ve tek can idi; ve hiç biri
kendisinin olan şeyler için ‘benimdir’ demiyordu; fakat her şey onlar için
müşterekti. Ve resuller büyük kuvvetle Rab İsa’nın kıyamına şehadet ediyorlardı;
ve hepsinin üzerinde büyük lûtuf vardı. Çünkü aralarında yoksul kimse yoktu;
zira tarlaları yahut evleri olanların hepsi satıp, satılmış olan şeylerin
bedellerini getirerek resullerin ayakları önüne koyuyorlardı; ve her birine
ihtiyacına göre dağıtılıyordu.» İşte bu zamanda resullerce çağrıldığı şekliyle
BARNABAS tarlasını satmış ve parayı getirip resullerin önüne koymuştu.”
(Rasullerin İşleri, 4: 32-37).
Bu olaydan sonra Barnabas adı Resuller’in İşleri’nde sık sık geçer. Şehir
şehir dolaşan Barnabas Allah’ın sözünü her gittiği yerde ilân etmekte,
kardeşlerine yardım için koşmakta ve pek çok kişinin Hakk Din’e girmesine vesile
olmaktadır.
Barnabas ilk dönemlerde Pavlos’la birliktedir. Fakat, bir süre sonra
aralarında, şehirleri dolaşırken Markos denilen Yuhanna’yı da yanlarına alıp
almama konusunda şiddetli bir tartışma çıkar ve nihayet ayrılırlar. (Resuller’in
İşleri, 15: 36 - 41).
İlginçtir ki, bu ayrılma olayından sonra Resuller’in İşleri’nde Barnabas adı
bir daha geçmez ve sürekli Pavlos’tan söz edilir. Buradan, Barnabas - Pavlos
ayrılığının köklü bir ayrılık olduğunu ve en azından bundan sonra ‘itikad’
alanında da derin bölünmelerin baş gösterdiğini tahmin edebiliriz. Nitekim,
Barnabas, İncili’nin girişinde şöyle der:
“
...Şeytan tarafından aldatılan pek çokları, dindarlık maskesi
altında en dinsiz akideyi va’z ederek İsa’ya Allah’ın oğlu demekte, Allah’ın
sonsuza değin emrettiği sünnet olmayı reddetmekte ve her türlü kirli etin
yenmesine izin vermekte olduğundan ---bunlar arasında bulunan, kendisinden
üzüntü duymadan söz edemediğim Pavlos da aldatılmıştır-- kurtulasınız, Şeytan
tarafından aldatılmayasınız ve Allah’ın hükmü önünde hüsrana uğramayasınız diye,
İsa ile yaptığım konuşma ve görüşmelerde gördüğüm ve duyduğum gerçeği
yazıyorum.”
Barnabas’ın bizzat kendi yazdıklarından anladığımıza göre, o, Resuller’in
İşleri’nde geçtiği gibi Pavlos’la bir süre arkadaşlık yapmış, fakat, daha
önceki peygamberlerden sonra olduğu gibi, Hz. İsa’dan sonra da izleyicileri
arasında ayrılıklar çıkmış, bu ayrılıklar dinin özüne de inmiş ve Pavlos,
Tevhid’i Şirk’e çevirenlerin başında yer alırken, Tevhid’den kopmayan Barnabas
ise, Hz. İsa’nın gerçek dinini, ona inananlar Şeytan’a kanmasınlar diye yazıya
geçirme gereği duymuştur.
Barnabas, gerçekten yukarıdaki satırlarda geçtiği gibi, Hz. İsa’nın
havarilerinden midir? Buna ‘evet’ de ‘hayır’da diyemiyoruz. Fakat, kesin olan
bir gerçek varsa, Barnabas’ın İslam’ın peygamberlerinden Hz. İsa’ya inanmış bir
mü’min olduğu ve en azından ‘Kanonik İnciller’in ilkinin yazıldığı günlerde ve
hattâ ondan daha da önce ‘İncil’ini kaleme aldığıdır. Barnabas belki kendisi Hz.
İsa’nın havarisi olmasa bile, en azından onun gerçek havarilerini dinlemiştir;
bu yüzden onun İncil’i, İslâmi Hadis literatüründeki ifadeyle, Peygamber’i gören
ve işiten bir sahabenin ‘sahih’i değilse bile, hiç olmazsa, sahabeyi görüp
işiten bir tabii’nin ‘mürsel sahihi’dir.
Hz. İsa hakkında gerçekten değerli bir araştırma yapmış bulunan Muhammed
Ata’ür-Rahim Barnabas’ın havariliğini kabul etmekte ve onun İncil’i hakkında
özetle şu bilgiyi vermektedir:
“BARNABAS İNCİLİ, İsa’nın bir şakirdi, yani zamanının çoğunu, mesajını
yaydığı üç yıllık süre içinde bizzat İsa’nın yanında geçiren bir adam tarafından
yazılmış ve bugüne kadar gelmiş, bilinen tek İncil’dir.”
Kabul edilmiş dört İncil’in yazarlarının aksine, o İsa ile doğrudan teması
olmuş ve öğretisini doğrudan İsa’dan almış biriydi.
Barnaba İncili M.S. 325'e kadar İskenderiyye kiliselerinde kabul edilmiştir.
İsa'nın doğumundan sonraki birinci ve ikinci asırlarda, Tevhîd'i desteklemiş
olan İraneus'un (M.S. 120-200) yazılarında elden ele dolaşmıştır. M.S. 325'te
meşhur İznik Konsülü toplandı. Teslis akîdesi, Pavlus hristiyanlığının resmi
doktrini olarak ilân edildi. Kilisenin resmi İncilleri olarak Matta, Markos,
Luka ve Yuhanna İncilleri seçildi. Barnaba İncili de dahil geri kalan bütün
İnciller'in okunması ve elde bulundurulması yasaklandı. Barnaba İncili hakkında
sürdürülen bu yasaklama kararları, ileriki tarihlerde de devam etti. M.S. 366'da
Papa Damasus'un (M.S. 304-384) da, İncil'in okunmaması için bir karar çıkarttığı
söylenmektedir. Bu karar M.S. 395'te ölen Kaesaria Piskoposu Gelasus tarafından
da desteklendi. Onun Apokrifal kitaplar listesinde Barnaba İncili de vardı.
Apokrifa, basitçe "halktan gizlenmiş" demektir. Papa'nın, yasaklanmış kitaplar
listesine Barnaba İncili'ni de almış olması, en azından, İncil'in varlığını
göstermektedir. Ayrıca Papa'nın, M.S. 383'te Barnaba İncili'nin bir kopyasını
ele geçirdiği ve kendi özel kütüphanesinde sakladığı da bir gerçektir (Muhammed
Ataurrahim, Jesus Prophet of İslâm, England 1977, s. 39-41 ).
Barnaba
İncili hakkında çıkartılan bütün bu yasaklama kararları ve İncil'in okunmaması
için alınan tedbirler pek başarılı olamadı. İncil, günümüze kadar varlığını
sürdürdü. Onun günümüze kadar gelmesini sağlayan Fra Marino adında bir keşiş
olmuştur. Şöyle ki:
Barnaba İncili'nin İngilizce çevirisinin yapıldığı el
yazması, Papa Sextus'ta (1589-1590) bulunuyordu. Sextus, İncil'den geniş çapta
faydalanmış olan İraneus'un yazılarını okuduktan sonra İncil ile yakından
ilgilenen Fra Marino ile arkadaş oldu. Bir gün Marino, Sextus'u ziyarete gitti.
Birlikte öğle yemeği yediler. Yemekten sonra Papa uykuya daldı. Keşiş Marino,
Papa'nın özel kütüphanesindeki kitapları gözden geçirmeye başladı ve Barnaba
İncili'nin İtalyanca el yazmasını ele geçirdi. İncil'i elbisesinin yeni
içerisine gizliyerek oradan ayrıldı ve Vatikan'a geldi. Bu yazma daha sonra,
Amsterdam'da büyük bir ün ve otorite sahibi, hayatı boyunca bu esere büyük bir
değer verdiği bilinen bir şahsa ulaşıncaya kadar elden ele dolaştı. Onun
ölümünden sonra da Prusya Kralı temsilcisi J.E. Kramer'in eline geçti. 1713'de
Kramer bu yazmayı, kitaplar uzmanı meşhur Savoy'lu Prens Eugen'e takdim etti.
1738'de, kütüphanesi ile birlikte bu yazma da Viyana'daki Hofbibliothek'e
nakledildi ve halen oradadır. Erken kilise tarihçilerinden önemli bir zat olan
Toland, bu yazmayı incelemiş ve ölümünden sonra 1747'de basılmış olan muhtelif
çalışmalarında ona atıflarda bulunmuştur. İncil hakkında şöyle der: "Bu, tıpkı
kutsal bir kitap görünümündedir." (Ataurrahim, a.g.e, s. 41-42).
Barnaba
İncili'nin İtalyanca el yazması Canon ve Mrs. Ragg tarafından İngilizce'ye
çevrildi ve 1907'de Oxford Üniversitesi matbaasında basıldı ve yayımlandı.
İngilizce çevirinin hemen tamamı aniden ve gizemli bir şekilde piyasadan
kayboldu. Bu çeviriden yalnız ikisinin varlığı bilinmektedir: Biri British
Museum'da, diğeri de Washington Kongre Kütüphanesi'ndedir. Kongre
Kütüphanesi'nden kitabın bir mikro-film kopyası ele geçirildi ve İngilizce
çevirinin yeni bir baskısı Pakistan'da yapıldı. Bu baskının bir kopyası, gözden
geçirilmiş yeni bir baskı amacıyla kullanıldı. (Ataurrahim, a.g.e., s.
42).
Barnaba İncili yirminci yüzyılın başında, Mısır'da, Dr. Halil Seâde
tarafından Arapça'ya çevrilmiş ve esere bir de mukaddime yazılarak Muhammed
Reşid Rıza tarafından da neşredilmiştir. (Ahmed Şelebi, Mukârenetü'l-Edyân,
Mısır 1984, II, 215).
Son zamanlarda ülkemizde de İncil'in izlerine
rastlandığı ve üzerinde bazı çalışmaların yapıldığı bilinmektedir: Bunlardan
biri, Abdurrahman Aygün'ün "İncil-i Barnaba ve Hz. Peygamber Efendimiz
Hakkındaki Tebşîrâtı" isimli basılmamış eseridir. Eser 1942'de yazılmıştır. (bk.
Osman Cilacı, "Barnaba İncili Üzerine Bir Türkçe Yazma ", Diyanet Dergisi,
Ekim-Kasım-Aralık,1983, cilt:19, sayı: 4, s. 25-35) Yine 1984'te Hakkari
civarında bir mağarada, Ârâmî dilinde ve Süryânî alfabesi ile yazılmış bir kitap
bulunduğu ve bunun Barnaba İncili olduğu, yurt dışına kaçırılmak istenirken
yakalandığı da bilinmektedir. (bk. İlim ve Sanat, Mart-Nisan 1986, sayı: 6, s.
91-94). Ayrıca, "Barnaba İncili" adıyla Mehmet Yıldız tarafından İngilizce'den
dilimize çevrilen bir eser de 1988 yılı içerisinde Kültür Basın Yayın Birliği
tarafından neşredilmiştir.
Barnaba İncili'nin diğer dört İncil'
den ayrıldığı en önemli noktalar şunlardır: 1- Barnaba İncili, Hz.
İsa'nın ilâh veya Allah'ın oğlu olduğunu kabul etmez.
2-Hz. İbrahim'in
kurban olarak takdim ettiği oğlu Tevrat'ta belirtildiği ve hristiyan
inançlarında anlatıldığı gibi İshak değil, İsmâil (a.s.)'dır.
3-Beklenen
Mesih Hz. İsa değil Hz. Muhammed'dir.
4-Hz. İsa çarmıha gerilmemiş, Yahuda
İskariyoth adında biri ona benzetilmiştir.
(Muhammed Ebu Zehre, Hristiyanlık
Üzerine Konferanslar, Trc. Âkif Nuri, İstanbul 1978, s. 105-107).
Gerçeğin uzun süre gizlenemeyeceği açıktır. İnsanlık eninde sonunda, belki
tarihte eşine rastlanmadık biçimde Hakk Din’e yönelecek ve İbrahim’in Tevhid
Dini Hatem’ül-Enbiya Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)’nın risaletinin tümden
ihyasıyla yeryüzündeki muhteşem hakimiyetini gerçekleştirecektir. Batıl,
mahiyeti gereği köpük gibi yok olucu, Hakk ise kalıcıdır.
Barnaba İncili’nin muhtevası, genel teması, metnin tahlili ve yapılan
tenkitler, bunlara verilen cevaplar konusuna değinmek uygun
olacaktır:
Barnaba İncili'nin Muhtevası
Barnaba İncili bir giriş ile doğumundan semaya urûcuna kadar Hz. İsâ'nın
hayatının anlatıldığı asıl bölümden (222 bab) oluşmaktadır.
Giriş kısmında bu
kitabın Allah'ın peygamberi Hz. İsâ'nın gerçek İncil'i olduğu ve onun havarisi
Barnaba tarafından yazıldığı, şeytanın yanılttığı pek çok kişinin -ki aralarında
Pavlus da vardır- tamamıyla yanlış bir akîdeyi yaydıkları, Hz. İsâ'ya Allah'ın
oğlu dedikleri, Allah'ın ebedî ahdi olan sünnet olmayı kabul etmedikleri, temiz
ve helâl olmayan her besinin yenilebileceğine hükmettikleri ifade edilerek
insanların hataya düşmemeleri için bu İncil'in kaleme alındığı
belirtilmektedir.
Asıl bölümde ise şu konular yer almaktadır:
1- Hz. İsâ'nın dünyaya gelişi ve çocukluğu (1-9).
Bu bölümde kanonik İnciller'de olduğu gibi annesi Meryem'e Cebrail tarafından
Hz. İsâ'nın doğumunun müjdelenmesi (1-2), Hz. İsâ'nın dünyaya gelişi (3-4),
sünnet oluşu ve mabede takdimi (5), müneccimlerin ziyareti ve Mısır'a kaçışı
(6-8), on iki yaşında Kudüs'ü ziyareti (9) anlatılmaktadır.
Barnaba
İncili'nin bu ilk bölümünde kanonik İnciller'den Luka ve Matta'ya büyük
benzerlikler görülmekle birlikte bazı farklılıklar da vardır. Luka İncili'ndeki
(1/31-33), "Ve işte gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın ve adını İsâ koyacaksın. O
büyük olacak, ona yüce Allah'ın oğlu denilecek; rab Allah ona babası Davud'un
tahtını verecek; Ya'kub'un evi üzerinde ebediyen saltanat sürecek ve onun
melekûtuna hiç son olmayacaktır" ifadesi, Barnaba İncili'nde şu şekildedir:
"Allah seni, samimi bir kalple şeriatında yürüsünler diye İsrail halkına
göndereceği bir peygamberin annesi olarak seçti." Luka İncili'nde (1/35) babasız
dünyaya gelmesi sebebiyle Hz. İsâ'ya Allah'ın oğlu denileceği bildirilirken
Barnaba İncili'nde bu hadise şu şekilde anlatılmaktadır: "Ey Meryem! İnsan
yokken insanı yaratan Allah, senden de erkek olmadan insan meydana getirmeye
kadirdir". Luka İncili'ndeki (2/11), "Çünkü bugün Davud'un şehrinde size
kurtarıcı doğdu, o da rab Mesih'tir" ifadesine karşılık Barnaba İncili'nde,
"Dâvûd"un şehrinde rabbin peygamberi olan bir çocuk doğdu. O İsrail evine büyük
kurtuluş getirmektedir" şeklindedir.
2- Tebliğ faaliyetinin ilk yılı (10-46). Hz. İsâ otuz
yaşında iken Zeytindağında melek Cebrail kendisine İncil'i indirir. İsâ'nın
kalbine dolan bu kitapta Allah'ın ne yaptığı, ne söylediği, ne dilediği
bulunmaktadır (10). Böylece Hz. İsâ'nın peygamberliği başlamıştır. Bu kısım
kanonik İnciller'deki İsâ'nın vaftiz olma hikâyesine tekabül etmektedir. Hz.
Îsâ dağdan iner ve bir cüzzamlıyı iyileştirir (11).
3- Hz. îsâ'nın peygamberliğinin ikinci yılı (47-90).
Roma askerlerinin İsâ'yı tanrı olarak kabul etmeleri, bu sebeple İsa'nın Nain'i
terketmesi (47), hastaları iyileştirmesi, sinagogdaki vaazı ve ibadet için çöle
çekilmesi (48-50), şeytan, nihaî hüküm ve cehennem hakkındaki vaazları (51-621,
mucizeleri, çeşitli meselelerle ilgili tâlimleri (63-81), kendisinden sonra
gelecek gerçek mesîhi müjdelemesi (82) nakledilir.
4- Hz. îsâ'nın peygamberliğinin üçüncü yılı (91-222).
Romalı askerlerin İbrânîler'i İsâ'nın tanrı olduğunu söylemeye zorlamaları,
İsâ'nın mesîh olmayıp sadece bir kul ve gerçek mesîhin müjdecisi olduğunu
açıklaması (96), yetmiş iki kişiyi şâkird olarak seçmesi (98), on iki havari ile
yetmiş iki şakirdin faaliyetleri (99-126), Hz. İsâ'nın Kudüs (127-131), Nain
(133-138) ve Şam'daki faaliyetleri (139-143), Celîle'ye dönüşü, gerçek Ferîsîler
hakkındaki beyanları (143-151), Nâsıra'dan Kudüs'e gidişi (151-162), kader
hakkındaki tâlimleri ve bu konuda sadece Muhammed'in bilgi sahibi olduğu,
çöldeki konuşmaları (163-179), Kudüs'te yazıcı Nicodeme ile karşılaşması
(180-192), mesîhin İsmail soyundan geleceği (191], Lazar'ın dirilişi (193-200),
Kudüs'teki son olaylar, Hz. İsâ'nın aranması, Cebrail, Mikâil, İsrafil ve Uriel
tarafından semaya kaldırılıp üçüncü semaya bırakılması (215), Yahuda İskaryofun
işkence görüp çarmıha gerilmesi (217), İsâ'nın annesine ve havarilere görünmesi
(219-220), Barnaba'nm İsâ'ya sorulan, Hz. İsâ'nın cevapları ve Barnaba'ya, "Bak
Barnaba, benim dünyada kalışım süresince bütün olup bitenlerle ilgili olarak
benim İncil'imi elbette yazmalısın" şeklindeki talimatı ve orada bulunanların
gözleri önünde dört melek tarafından semaya çıkarılışı (221), Hz. İsâ'dan sonra
havarilerin çeşitli bölgelere dağılmaları, bazı insanların -Pavlus da dahil-
İsâ'nın ölüp dirildiğini, bazılarının ise ölüp dirilmediğini ileri sürmeleri,
Barnaba'nın ise gerçekleri naklettiği bildirilir (222).
Barnaba İncili'nin genel temasıBarnaba İncili'nin
genel teması şudur: Önceki kutsal yazılar tahrif edildiği için hakikati tekrar
vazetmek üzere Tanrı İsâ'yı görevlendirmiştir. İsâ'nın vazedeceği hakikat ise
mesîhin İsmail'in neslinden geleceğidir. Hz. İsâ ne tanrı ne de mesîhtir. O
mesîh olarak gelecek olan Hz. Muhammed'in müjdecisidir.